Hadım.!

Hadım etmeden önce epey düşünmemiz gereken birkaç nokta…
Duvar Gazete çocuklara cinsel tacizde bulunanları hadım etme tartışması hakkında konunun tam da kalbine yönelik, tartışmayı boyutlandıracak bir makale yayınladı!
Makalenin konusu çocuklara cinsel taciz ve hadım etme ile ilgili olarak Sosyal Hizmet Uzmanı Nihat Tarımeri ile aydınlatıcı bir söyleşi. Bu söyleşide Sn. Tarımeri Çocuklara yönelik cinsel tacizde çoğunlukla farkına varmadığımız ama yaşamsal öneme sahip 11 noktaya gönderme yapmakta:
Sn. Tarımeri’nin belirttiği 11 nokta çok yerinde. Hatta daha da genişletilerek açıklanmasında yarar var!
– Çocukların Cinsel taciz yapan kişileri deşifre etmeyerek, aslında onları koruyoruz…

Çok doğru! Mozaikleme, isimlerin baş harflerini kullanma gibi “önlem”lerle kimliklerini koruyoruz… Ancak burada çok dikkat edilmesi gereken konu, tacizcinin suçunun tam anlamı ile keşinlik kazanması gerektiğidir. Aksi halde masum bir insanı lekelemek gibi çok ağır bir karşı suç işlenmiş olur. Örneğin ABD ve BK gibi Anglo-Sakson ülkelerde ‘Sex Offender Register’ denilen Cinsel Suç İşleyenler Kütüğü vardır. Her tür cinsel tacizde bulunanlar nerede yaşarlarsa yaşasınlar bu kütüğüne kayıt olmak zorundadır. Ayrıca yaşadıkları yerlerin ilkokullara, oyun yuvalarına, çocuk parklarına ve benzeri çocukları barındıran yerlere belli bir mesafeden daha uzak olma zorunluluğu vardır. Bu kütüğe kaydı düşenler hayat boyu silinmez!

– Çocuk istismarcılarının, özellikle çocuklarla ilişki kurabilecekleri işlerde çalıştıklarını (servis şoförü, servis ablası, okul görevlisi, antrenör, bakıcı gibi) bilmiyoruz.

Ne yazık ki bu da doğru! Sübyancı ve ensest yapanların en savunmasız kişileri hedef alacakları ve en kolay karşılaşacakları ortamlarda iş güç edindiklerini aklımıza getiremiyoruz! Yine sözünü ettiğim ülkelerde çocuklarla her türlü ortamda birlikte olanların CRB [Criminal Records Bureau-Sabıka Kaydı Bürosu] kaydı, yani tabiri caiz ise “temiz kağıdı” getirmesi gerekir. Bir örnek olarak; Kızımın bir zamanlar devam etmekte olduğu alternatif izci gurubunda gönüllü ebeveyn lider olarak katkıda bulunabilmem için dahi hakkımda CRB raporu alınması zorunlu idi. Çevirmen olarak ta her tür ortamda her yaştan ve her zihin düzeyindeki kişi ile aynı ortamda bulunduğumdan CRB almam zorunlu koşuldur.

– Çocukların en sık 3 ila 8 yaşları arasında cinsel tacize uğradığını bilmiyoruz

Yukarıda belirtilen türden en çirkef suçları işleyenler genellikle en savunmasız kesimleri hedef alır… Yaş, zihinsel ya da fiziksel zaafiyet gibi…

– Tacize uğradığını söyleyen çocuklarımıza inanmıyoruz ya da inanmamayı tercih ediyoruz, yanlış anladığını düşünüp hem onları hem de kendimizi kandırıyoruz

Ne yazık ki öyle! Özellikle de aile ve yakın akrabalar arasında olduğunda… Buna aile, utanç, dini inanç, çocukların alışkanlık gereği küçümsenmesi gibi faktörlerden başlayarak daha birçok etmeni gerekçe olarak sayabiliriz.

– Başımıza gelen olayları ‘ailenin onurunu koruma’ gayesiyle aile sırrı olarak saklıyoruz

Ditto: [Aynen yukarıdaki gibi]

– Çocukları çok fazla yalnız bırakıyoruz.

Bundan pek emin olmamalıyız. Özellikle Batı Avrupada bu nerede ise hiç mümkün değil!

– Taciz gören 10 çocuktan 8’inin, tanıdığı bir kişi tarafından tacize uğradığını bilmiyoruz

Yine çok doğru! Doğulu toplumlarda her nedense aile, akraba, sülale, eş-dost arasında bu tür şeylerin olamıyacağına dair bir önyargı var! Bu da ne olduğu tam açıklanamayan “namus” kavramından geliyor ve her nedense “en namuslu” olanların en namussuz (!) olabileceğini düşünmek istemiyoruz!

– Erkek çocuklarımızın da cinsel tacize uğrayabileceğini göz ardı ediyoruz

Kesinlikle doğru! Erkek çocuklar en azından demesek bile önemli ölçüde kız çocuklar kadar savunmasız ve tehlikededir. Batı dünyası basını bunun örnekleri ile doludur.

– Cinsel istismar yapan kişilerin karanlık bir ifadesi olan, tıraş olmamış, kirli ve bakımsız kıyafetler içinde, işsiz, evsiz, suça meyilli, ailesi olmayan, alkollü, pis bakışlı kişiler olduğunu sanıyor, temiz yüzlü, aile babası görünümlü bir kişinin de tacizde bulunabileceğini bilmiyoruz

Bu da özellikle işlenmesi gereken bir konu! Zaten belirtildiği gibi üstü başı dökülenlerin çocuklara dahi güven telkin edemiyeceği aşikar bir şey değil mi? Batı dünyasında cinsel istismar yapanların çoğunlukla tam da tersine kerli ferli, makam ve mevki sahibi olduğu/olabileceği, topluma ve çocuklara güven telkin edebileceği eskiden beri bilinen bir konudur ve cinsel suçları takip eden emniyet birimleri bu konuda çok uyanıktır. Nitekim özellikle çocukları hedefleyen kişiler, çocukları kendi emellerine alet edebilmek için “grooming” [tımar etme/hazırlama/yola sokma] denilen bir süreçten geçirebilmek için kendilerini çok ‘efendi, cömert, müşfik, anlayışlı, hayırsever, halden anlayan kişiler olarak tanıtırlar. ABD tarihinin en hunhar seri katillerinden biri birçok toplumsal faaliyette gönüllü çalışan, hatta çocuklar için soytarı kıyafetine bürünen ve zamanının First Lady’si ile tanışıklığı olan bir sübyancı katildi.

– Çocuğa, duygularını ve yaşadıklarını paylaşabileceği güvenli bir ortam sağlamıyoruz.

Bu konuda kitap demesek te fasiküller dolusu yazabiliriz. Özellikle Britanyada [BK] mahkeme ve ifade alma süreçlerindeki önlemler, ortamlar, uzmanlar akıl almaz hassasiyetleri içerir. İfadesine başvurulan taciz görmüş çocuk ve kadının polis karakolu olmayan, medeni ve sakin, duvarlarındaki renklerin dahi yumuşak ve pastel olduğu, mutlaka uzmanların katıldığı ortamlarda ve uzman ile görevlilerin önceden uzun uzun görüştüğü, nelerin ve nasıl sorulacağına önceden kararlaştırdıkları bir süreç. Tacize uğrayanların mahkemede ifade vermesi durumunda sanık tarafından görülemeyecek biçimde şahitlik etmesi ve savunma avukatlarının sorularına çok dikkat etmeleri gibi çok ince düşünülmüş ve uygulanan bir süreç.

– Çocuklarımıza şunları sık sık söylemiyoruz: “Vücudun sana ait. Kimse vücudunun herhangi bir yerine dokunma hakkına sahip değil. Kimse seni istemediğin halde öpemez, sen de kimseyi zorla öpmemelisin. İstemediğin bir durumda ‘hayır’ demelisin.

Evet ne yazık ki bu da doğru! Bahsettiğimiz ülkelerde bu konuda kural ve koşullar çok sıkı. Basit bir örnek vermek gerekirse okulda altını kirletmiş bir çocuğu temizlemek dahi başka biri eşliğinde olmadan yapılmıyor! Çocukların “mahrem” sayılabilecek yerlerine dokunmak tam anlamı ile çok ağır bir tabu… Ancak bizde ne yazık ki çocuklara sevgiyi aşırı anaç/babaç bir şekilde mıncıklamak, havalara atıp tutmak, amcalara birşeyini göster demek, öpücüğe boğmak gibi tersine bir alışkanlık var!

Bütün bunlardan sonra hadım konusunda söylenmesi gereken birkaç şey var!

Hadım etmeye neden karşı olmalıyız: Burada sıkça gördüğümüz ve alıştığımız bir faktörden dolayı… BK’da bir suç işlendiğinde yargıçlar verilecek cezayı şu şekilde saptarlar: Yargılamanın maliyeti, suçun karşılığı olan ceza ve ıslah süreci…

Açıklaması şöyle olabilir; Britanya mahkemeleri, epey pahalı olan yargılama sürecini gözönüne alarak herhangi bir konudaki bir sanığa [cinayet dışında] suçunu en erken itiraf ettiğinde en büyük indirimi yapar. Mahkemeyi ve adalet mekanizmasını fazla yormadığı için.

İkinci unsur da suçun tam karşılığı olan cezadır ve iyi hal indirimi diye bir şey yoktur.

Üçüncü unsur ise ıslah olma unsurudur. Kişinin işlediği suçtan pişmanlık duyması ve doğru yola dönmesi unsuru. Bu nedenle hükümlüler aldıkları cezanın ilk iki aşaması tamamlandıktan sonra şartlı salıverilme panelinin önüne çıkarlar ve topluma tehlike oluşturup oluşturmadıkları açısından sıkı bir sorgulamaya tabi olurlar. Suçunu idrak ve itiraf edemeyenler toplum için tehlikeli kabul edilir ve şartlı salıverilme talepleri reddedilir.

İşte gerek idama gerekse hadım etmeye itirazımız bu noktaya dayanmalı: Her ikisinde de kişinin suçu tam olarak kanıtlanamıyabilir ve tarih suçsuz yere idam edilenlerin örnekleri ile dolu! Batı hukukunun dayandığı yazılı olan ve olmayan bir dizi kural vardır. Bunlardan biri de yapılan yargı hatalarının düzeltilebilir nitelikte olmasıdır.

Hadım edilen kişi de idam edilen kişi de artık düzeltilebilme noktasının ötesine düşer! Daha sonra masumiyeti kanıtlansa dahi artık geri dönüş olmaz! Aynı zamanda kişinin ıslah olma ihtimalini de yok sayar. Yine yazılı olmayan evrensel yargı kurallarından önemli bir tanesi: “Bir masum kişi mağdur [mahkum] olacağına on suçlu serbest kalsın!” der… Bunu öne sürerken özellikle ülkemizde ve dünyada idam edilen birçok kişinin siyasi nedenlerle hayatlarını kaybettikleri ve daha sonra toplum vicdanında masum ilan edildiklerini gözönüne alarak bakmalıyız!
Bu noktaya gelindiğinde vurgulanması gereken birkaç noktayı ihmal etmemeli: İlki, kimyasal hadımın iki türü olduğu, geçici ve sürekli hadım olduğu tartışması… Geçici kimyasal hadımın kalıcı etkilerinden pek bahsedilmiyor: Kemik erimesine yol açması, erkeklerde memelerin olağandışı irileşmesi, kardiyovasküler hastalıklara ve erken yaşlanmaya neden olması, bazen de ölüme yol açması gibi. Diğer bir konu da kimyasal hadımın gönüllü olması ve karşılığında cezadan indirim yapılması boyutu.
Ancak en yüksek üyesinden başlayarak hükümet üyeleri hem cezaların artırılması hem de zorunlu kimyasal hadımdan bahsederek bir tür intikam, din temelli ahlakçı motiflerden hareket etmekte olduklarını pek belli ediyorlar! Ancak bu arada dinin toplum üzerindeki ayrıştırıcı etkisinin, kadınla erkeği birbirinden uzaklaştırmanın, yabancılaştırmanın sonucu olarak artan ensest, sübyancılık, tecavüz, namus cinayetleri, çocuk gelinler ve 700 kat artan cinsel taciz konusunu ele alan yok gibi…
Çocuğa cinsel taciz dünyanın en aşağılık suçlarından belki de ilki, ya da ilk birkaçı içindedir. Nitekim batı ülkelerinde hapishanelerde cinsel taciz suçluları hapishanelerin ana nüfusundan ayrı tutulur. Diğer mahkumların öldürmeye teşebbüs etmesinin neredeyse kesin olmasından dolayı… Yukarıda bahsedilen Cinsel Suç İşleyenler Kütüğü de ele alınması gereken caydırıcı bir önlemdir.
Yasa koyucular popülist bir yaklaşım ile en ağır cezadan ve en çabuk çezalandırmadan sıkça bahsetmekte. Doğru yaklaşım ise bu gibi konuları aceleye getirmeden, gerektiği hızda, gereken ayrıntı ve titizlikle ele alıp optimum, en uygun cezayı vermektir. Devlet, intikam duygusu ile hareket edemez, etmemelidir.. Hele de aşırı dinci politikaları ile sorunu yaratan ve büyümesine yol açan devletin sonra da dönüp kendilerinin yarattığı sorunun faillerini ve mağdurlarını suçlayarak işin içinden sıyrılmamalıdır!
Tabii ki bu yüzkızartıcı suçun failleri bireysel düzeyde sorumludur ve cezasını çekmelidir ama açık, demokratik, hesap sorulabilir toplumlarda bu suçlar nispeten ender olup toplumda büyük sansasyon yaratmakta iken ülkede aşırı çoğalıp adeta sıradanlaşmasının, çocuk evlenme yaşının nerede ise bebeklik yaşına indirilmesinin televizyonlarda tartışılmasının sorgulanması gerekir!
Toplum olarak çoktandır içine girdiğimiz cinnet asıl sorgulanması gereken sorundur. İdam ve hadım etme çığlıkları bu cinnetin tezahürleridir.

Hikmet Pala 

Lodra / 01-03-2018

About Post Author

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail