ORMAN KÖYLÜSÜNÜ YOK ETME PLANI:Baltalık Ormanlarının Koru Ormanına Tahvili!!

Giriş

Toplumumuzda ormanın kelime anlamı düşünüldüğünde akla gelen imgeler sınırlı ve yetersiz olmaktadır. Orman, insanlar için çoğu zaman ağaçlar topluluğunu anımsattığından, orman ürünü denilince de akıllarda ağaçtan elde edilebilecek her türlü odun, yaprak vs… gelmektedir. Bu noktada ormanın akla ilk getirdikleriyle beraber, ‘orman kaynakları’ deyimi ilerleyen satırlarda anlatılmak istenen öz’e daha uygun olacağı için kullanılacaktır. Çünkü orman sadece ağaç ve ağaçtan elde edilecek ürünleri değil, bulunduğu alanın toprağını, suyunu, oksijenini çoğu zaman geçimini sağlamaktadır. Ve tüm bunları insanların hiçbir desteği olmadan hatta zararlarına rağmen kendiliğinden gerçekleştirmektedir.

Bu anlamda ormanların çok yönlü kullanımı teriminden yola çıkarak orman, kültür ve kalkınma konularını ele almak isabetli olacaktır.

‘ Bir bölgede orman kültür oluşumuna nasıl katkıda bulunur ya da tamamen kültürü mü oluşturur; bölgedeki insanlar bu kültürün getirilerinden nasıl yararlanırlarsa daha uygun olur ’ sorusunun cevabı yıllardır süren, sürmekte olan araştırmalarla aranmaktadır.

Bu bildiride akademisyenlerin araştırmaları ışığındaki sonuçlar ve çözüm önerileri sizlerle paylaşılacaktır.

Bu bildiri orman denilince akla ilk gelenlerin dışında ormanın tüm fonksiyonlarını ortaya koymak amacıyla yazılmıştır. Bu sayede kırsal kalkınmanı gerçekleştirilmesi için önemli aşamalardan biri olan orman ve orman ekosistemine ait biyolojik çeşitliliğin oluşturduğu kültürü, bir çoğumuzun parçası olduğu kültürü korumanın ormana verilecek değerle de mümkün olduğu vurgulanacaktır. Bildiride bu vurgulama yolları ana hatlarıyla çizilmiştir.

Kırsal Kalkınma Neden Önemlidir: DPT’nin ve birçok bilim adamının tanımında yer aldığı gibi Kırsal Kalkınma ‘ kırsal toplulukların kalkınmaları ve insanca yaşamalarını sağlama savaşıdır.’ Bu bir savaştır fakat bu savaş sadece insanca yaşama sınırına gelmek için verilen bir savaş değil, varolma, kendi değerlerini yaratma ve bu değerleri koruma savaşıdır.

‘Değerleri koruma’ deyimi burada önem arz etmektedir. Şöyle ki kırsal kesimde yaşayan halk, bizim halkımız son zamanlarda artan bir ivmeyle alıştıkları, parçası oldukları yaşama alanlarını terk etme eğilimi göstermektedir. Bu gerçeklik 2000 yılında sonuçlanan araştırmalar ışığında aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Tablolarda göç gerçeği, göçün bölgelere dağılımı, bu bölgelerin göç alıp verme hızları belirtilmiştir.

  4. İstatistiksel bölgelerin aldığı göç, verdiği göç, net göç ve net göç hızı
In-migration, out-migration, net migration and rate of net migration by statistical region
 2000 yılı daimi   Net göç
ikametgah nüfusuhızı
Population ofAldığı göçVerdiği göç Rate of
Bölge (Düzey 1)place of residenceIn-migrationOut-migrationNet göçnet  migration
Region (Level 1)in 2000(1)(1)Net migration
Toplam- Total60 752 9954 098 3564 098 35600,0
İstanbul9 044 859920 955513 507407 44846,1
İstanbul
Batı Marmara2 629 917240 535172 74167 79426,1
Western Marmara
Ege8 121 705518 674334 671184 00322,9
Aegean
Doğu Marmara5 201 135432 921351 09381 82815,9
Eastern Marmara
Batı Anadolu5 775 357469 610378 71090 90015,9
Western Anatolia
Akdeniz7 726 685413 044410 3162 7280,4
Mediterranean
Orta Anadolu3 770 845205 108300 113– 95 005-24,9
Central Anatolia
Batı Karadeniz4 496 766219 008450 799– 231 791-50,3
Western Black Sea
Doğu Karadeniz2 866 236151 193227 013– 75 820-26,1
Eastern Black Sea
Kuzeydoğu Anadolu2 202 957144 315256 922– 112 607-49,8
Northeastern   Anatolia
Ortadoğu Anadolu3 228 793170 568280 156– 109 588-33,4
Centraleastern  Anatolia
Güneydoğu Anadolu5 687 740212 425422 315– 209 890-36,2
Southeastern Anatolia
(1) Bölge içindeki illerin birbirleri arasındaki(1) Migration across the provinces within the region is
göç kapsanmamıştır.not covered.

Elde edilen bilgilere göre; en çok göç alan bölge Batı Marmara olarak belirtilmekte, %26 olan bu oranın %46,1’ini İstanbul’un aldığı göçler oluşturmaktadır. En çok göç veren bölge %50,3 ile Karadeniz Bölgesi olmakla beraber, %49,8 ile Kuzeydoğu Anadolu, %36,2 ile Güneydoğu Anadolu ve %33,4 ile Ortadoğu Anadolu ile Karadeniz Bölgesini takip etmektedir. Belirtilmelidir ki alına göçün büyük şehirlere ve şehir merkezlerine olması, göç verme eğiliminde olan kesimlerin ‘kırsal kesim’ diye adlandırılan alanlardan olması tesadüf değildir.

Göçün birçok genel ve lokal sebepleri olduğu herkesçe bilinmektedir. Fakat en çok rastlanılan ve göze çarpan sebep kitlelerin veya bireylerin alıştıkları yerlerden, oluşturdukları tarih ve kültürden iktisadi durum yetersizliği sebebiyle ayrılmak istemeleridir. Burada bir zorunluluk söz konusudur. Çünkü alışılan, parçası olunan bir alandan ayrılma kararı kolayca alınacak bir karar değildir. İnsani yaşam koşullarına yaşadıkları yerlerde kavuşturulmaları konusunda orman bütün fonksiyonlarıyla mükemmel bir mekanizma olarak karşımıza çıkmaktadır. Meydana gelen sıkışmışlığın önüne geçmek, bu darboğazın açılmasını sağlamak, göçleri tersine çevirmek açısından orman tüm işlevleriyle, hem de kendiliğinden görünmeyen bir el (invisible hand) gibi gerçekleştirdiği işlevleriyle bizlere can simidi uzatmaktadır.

Artan, artmakta olan, artmaya devam edecek olan göç, ne kırsal kesim halklarına ne de göç ettikleri kentlere yarar sağlamaktadır. Aksine kendilerine verdikleri telafisi mümkün olmayan zararlar ve göç ettikleri yerlere adapte olamamanın getirdiği sıkıntılar, zaten çözülmesi zor olan kent sorunlarını daha da çıkmaza sokmaktadır. Yıllardır göç alan kentimizde gelinen son noktayı özetlemek gerekirse; ne köylü olarak kalmayı başarabilen ne de göç ettiği kentli gibi olabilen halkımızın sıkışmışlığı bir kültür katliamı olarak tam karşımızda durmaktadır.

Kırsal kesimde yaşayan halkın yaşadıkları topraklarda kalmasını sağlamak için en önemli nokta katılımı sağlamaktır. Halkın katılımı ise isteklerine cevap veren projeleri ve hizmetleri halkın oluruna sunmaktır. Burada önemle belirtmek gerekiyor ki yapılması düşünülen proje yoğun lokal analizlere dayandırılmak zorundadır. Uygulaması düşünülen projeyi, çok iyi analizlerle, stratejik planlarla geleceği görerek seçmek başarı için kaçınılmazdır. Konumuz ormanların kırsal kalkınmayla ilişkisi olduğundan kırsal kesimde yaşayan halkın tamamen ormana bağlı olarak yaşaması, ‘ormanın sürdürülebilir yönetimini sağlamak açısından doğru mudur’ sorusu karşımıza gelecektir. Kırsal kesimde yaşayan halkımızın, ormana ve / veya toprağa bağlılığı kaçınılmazdır. Tarım – hayvancılık – ormancılık alanlarında köklü olan geçmişimiz bu doğrulamayı destekler niteliktedir.

Az önce de belirtildiği gibi yapılacak lokal analizler sonucu elde edilen veriler halkın talepleriyle harmanlanmalıdır. Aksi halde başarı elde etmek mümkün olmayacaktır.

Kırsal Kalkınmanın Sağlanması İçin Sosyal Ormancılığın Önemi

‘Ormaniçi ve civarında yaşayan halkın ormana tamamen bağlı olması doğru mudur’ sorusuna yukarıdaki açıklamalar eşliğinde bir parantez açmak gerekmektedir. Kırsal kalkınmayı sağlamak için halka iktisadi anlamda olumlu bir hayat sunmak şarttır. Fakat kırsal kalkınma sadece ormanlar kullanılarak gerçekleştirilebilir ya da gerçekleşir önermesi tamamen hatalıdır. Yapılacak her uygulama bir diğeriyle bağlantılı ya da ayrı olabilir. Fakat en yukarıdan bakıldığında bütünsellik tutarlılık arz etmelidir. Orman, ormanların tüm getirileri tüm ayrıntılarıyla etüt edilmeli, bunun yanında yöreye gelir sağlayacak, köylünün projeye ikna olmasını sağlamak amacıyla her türlü planlı hayvancılık, tarımsal faaliyetler de desteklenmelidir. Ya da yöreye uygun olanları kombine edilmelidir. Bu bağlamda ‘Sosyal Ormancılık’tan bahsetmek mümkündür. Kırsal kalkınma iktisadi hayatın bir alt ünitesi olduğu gibi ‘sosyal ormancılık’ı da kapsamaktadır. Çoğu zaman ise özdeş kullanılmaktadır. Buna göre sosyal ormancılıkta kullanılan kombine yöntemler;

  1. Agroforestry   Yöntemler                   : Tarımsal ağırlıklı ormancılık
  2. Silvopastoral  Yöntemler                   : Hayvancılık ağırlıklı ormancılık
  3. Agrosilvopastoral  Yöntemler           : Tarım, hayvancılık ve ormancılığın kombine edildiği yöntemler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu sayede ormanların tahribi azaltılabileceği gibi İngiltere örneğinde olduğu gibi göç edenlerin boş bıraktığı tarım alanları tekrar iktisadi hayata katılabilecektir.

Ancak en geniş uygulamalar genellikle nüfus artışı veya yoğunluğu yüksek, buna karşılık ormancılık çalışmaları henüz eksik, yasal ve yöresel düzenlemeler bakımından yeterli düzeye ulaşamamış ve orman mülkiyeti sağlam esaslara oturmamış gelişmekte olan ülkelerde gözlenmektedir ( Asan, Ü. Orman Amenajmanı. s:71). Halkın yüzyıllardır kullana geldiği yöntemler araştırılarak doğru noktalar halka cesaret verecek şekilde uygulamaya açılmalıdır. Köklü tarım-hayvancılık-ormancılık bilgisi yadsınamayacak olan halkımızın yöreyi de çok iyi tanımaları yapılacak uygulamalarda onların görüşlerini almamızı bir anlamda zorunlu kılmaktadır.

Tüm bahsedilen önemli noktalar/ayrıntılar gereken önem verilmek şartıyla ormancılığımızın, ‘Sosyal Ormancılık’ boyutu gözetilerek yani Kırsal Kalkınmaya destek verilecek şekilde yönetilmesi durumunda zenginleşmesi ve kültürün korunmasına hizmet etmesi kaçınılmazdır.

Kombine edilecek kalkınma yöntemlerinin, sürdürülebilir kullanılması gelecek kuşakların da refah düzeyinin garanti altına alınmasını sağlayacak, yöre halkına güven verecektir. Yöre halkının en büyük sıkıntısının devamlılık arz eden proje üretilmemesi sonucu ‘güven’ sorunu yaşayarak göç etme kararı almasıdır.

Bir orman parçasının sadece bir özelliği açısından önemli olması başkaca faydalar yaratmaması imkânsızdır. Bir yandan odun üretimi sağlanırken diğer yandan oksijen üretmiyor olması gibi bir durumun da aynı şekilde imkânsız olduğu aşikârdır. Ölçülebilecek ya da ölçülemeyecek sayısız  fonksiyonu olduğu gerçeğine göre ‘çok fonksiyonluluk prensibi’ ile orman faydalarını belirlemek bu bağlamda daha da olumlu organizasyonlar yapmak için etkili olacaktır.

Ormanlarımıza odun üretimi için verilen önem kadar odun dışı orman ürünleri üretimi için de önem verilmelidir. Yapılacak planlar bölgelerde üretilebilecek odundışı orman ürünleri tespitiyle daha işlevsel hale getirilmelidir. Odundışı orman ürünleri bitkisel veya hayvansal olmakta ya da üründen çok hizmeti de kapsayabilmektedir (Oksijen, Karbon Tutma, Rekreasyon). Gün geçtikçe önem kazanan, sektörleşme yolunda ilerleyen bir etkinlik olan Odundışı Orman Ürünleri Üretimi, halk katılımı sağlandığı takdirde başarıyla uygulanabilecek olan bu üretim şekliyle tekelci ürün toplatıcılarının değil de halkın gelir sağlaması gerçekleştirilebilecektir. Tavan fiyatı belli olan bu ürünlerin toplatılması ve pazarlanması sırasında gelir sağlama hiyerarşisinin en alt kısmında olan köylüdür. Bu durum köylünün bu işten sağlayacağı geliri düşürmektedir. Bu işlemler aşaması kontrol edildiğinde satıcı kurumlar ve köylü arasındaki aracılar ortadan kaldırılabilir. Bu durumda odundışı orman ürünü üretimi yeni bir sektör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Biyolojik Çeşitliliğin Kültürle Etkileşimi

Ormanın tüm ürün ve hizmetlerinin dışında biyolojik çeşitlilik açısından da çok önemlidir. Ülkemiz, 3000’i endemik olmak üzere toplam 9000’den fazla bitki türüyle Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Asya coğrafyalarında endemizm ve bitki türü sayısı itibariyle en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip olan ülke durumundadır.

Önemle belirtmek gerekir ki orman ekosistemleri bir bütün olarak biyolojik çeşitlilik açısından en zengin karasal kaynaklardır. Buna karşılık tarım alanları endüstriyel tarım yapma zorunluluğundan dolayı biyolojik çeşitlilik zararına çalışan alanlar görünümündedir. Biyolojik çeşitlilik ekosistemin olumsuz etkilere karşı dayanma gücünü desteklediğinden ormanların daha kararlı ekosistemler olduğu söylenebilir. (Geray, A.U. Korunan Alanlar ve Gelir Yaratıcı Etkinlikler, 2003)

Bir bölgedeki biyolojik özelliklerin ve gelişmelerin sosyolojik sonuçları doğurduğu ve bu sonuçların bir bölgenin önemli bileşenlerini oluşturduğunu vurgulamak bildirimizin amacıdır. Belirtilmelidir ki biyolojik çeşitliliğin bir bölge kültürü oluşturuyor ya da o kültürü etkiliyor olması yadsınmamalıdır.

Biyolojik çeşitlilik aynı zamanda bir toplumun üretim metotlarını ve üretim ilişkilerini de belirlemektedir. Bu ise toplumun değer yargılarında, soyutlamalarında, stilizasyonlarında ve nihayet sanatında uç vermektedir. Bu nedenle de bir coğrafyadaki ekosistem zenginliği ister istemez kültür ve folklor zenginliği sonucunu doğurmaktadır. Toplumların hayatı, yaşadıkları çevrenin faunası ve florasıyla açıklanabilir. Beslenme, giysiler, müzik dahi biyolojik çeşitliliğe bağlıdır ve öteki ekosistemlerden farklılık arz eder ( Geray, A.U. Korunan Alanlar ve Gelir Yaratıcı Etkinlikler,2003)

Baltalıkların Koruya Dönüştürülmesine Eleştirel Yaklaşım

 Bu noktaya kadar ormanlarımızın hayatımızın her yerinde etkili olduğunu hayatımızla özdeşleştiğini hatta kültürümüzü oluşturduğu önemle vurgulanmak istenmiştir. Ekonomik getirilerinin dışında sosyal anlamda da birçok getirisi olan ormanlarımızda son dönemlerde uygulamaya konulan ‘baltalıkların koruya dönüştürülmesi’ eleştirisi de önem kazanmaktadır.

Temel olarak dikkat çekilmek istenen noktalardan bazıları ‘kırsal kesimde yaşayan halkın proje veya uygulamalara katılımını sağlamak’ ve ‘yapılacak uygulamaların analizler ve arazi etütleri sonucu belirlenmesi’ dır. Bu iki temel vurgudan hareketle ‘Baltalıkların Koruya Dönüştürülmesi’ gereken lokal analizlerin yapılmadığı ve tepeden inme bir karar olarak ortaya atıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Uygulama büyük tanıtımlarla ülkemizdeki tüm orman alanlarında başlatılmıştır. Bu amaçla kaliteli tomruk üretiminin artacağı ve baltalık ormanlarının neden olduğu aşırı toprak kullanımının engelleneceği öne sürülmektedir. Biyolojik ve ekonomik olarak baltalıkların koruya dönüştürülmesinin dayanaklarını bu nedenler oluşturmaktadır. Fakat bu uygulamanın başlatıldığı alanlarda karşılaşılan durum, gerçekleştirilmesi düşünülenin tam da tersini gösterir niteliktedir. Türkiye’nin her bölgesini kapsaması imkansız olan bu uygulamayla, su havzalarının da, yaban hayatı sahalarının da koru ormanlarına dönüştürülmesi gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Fakat herkesçe bilinmektedir ki su havzalarında bu uygulamanın gerçekleştirilmesi demek su üretimi için önem arz eden baltalıkların yerini koru ormanlarının alması halinde su havzasının, kaliteli su üretemeyeceği gerçeğini de beraberinde getirmesi demektir. Yani bu konuda yıllarca çalışan havza uzmanlarının ve  hidrologların çalışmalarının incelenmediği gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Bilimsel anlamda lokal arazi çalışmaları yapılmadığı gibi halkın düşüncesinin  de önemsenmediği, bazı bölgelerimizin hukuki yollara başvurması sonucundan anlaşılmaktadır.

Orman topraklarını kendi toprağı gibi benimseyen halkın, bu topraklarla ilişkisinin kesilmesi akılcı bir ormancılık politikası uygulamasını engelleyecek ve halkın kurumlara güveninin sağlanmasında korkunç bir yara açacaktır.

Baltalıkların koruya dönüştürülmesi her şeyden önce orman köylüsünün katılmakta zorlandığı bir karardır. Bu karar köylümüzün ısıtma ve pişirme işleri için kullandığı yakacak odun faydalanmasını büyük ölçüde engellemektedir. Ayrıca köylü pazar satışına da, yani yoksul insanımızın gelir elde etmesine de sekte vurmaktadır. Yoksul olan orman köylüsünün, aynı meşcereden, yirmi yılda bir tüm ormandan da her yıl gelir ve yakacak odun sağlaması böylece son bulmaktadır. Öte yandan koruya çevrilmeye başlanan ormanlarda köylünün hayvanını otlatması ve hayvansal gelir elde etmesi ya da beslenme güvenliğini sürdürmesi de mümkün değildir. Bu olumsuzluklar özellikler tarımsal alanları dar yahut çok dar olan orman köylüleri için daha da önemlidir.

Baltalıkların koruya dönüştürülmesi tabi ki her bölgede başarısız sonuçlar verecektir demek doğru değildir. Doğru uygulama alanları için input ve outputları doğru belirlenmiş üretimsel orman alanları için doğru ve yerinde bir çalışmadır. Fakat ülkemizin her orman alanı için bu uygulama, bilimsel verilerin hiçe sayılması ve orman köylüsünün sıkıntıya uğratılmasına varabilecek boyutlarda tehlike içermektedir.

Bir parantez daha açmak gerekmektedir ki baltalıkların koruya dönüştürülmesi başından beri yararlarını anlattığımız sosyal ormancılığın tarımsal faaliyetler, hayvancılık ve ormancılık bileşenlerinden biri olan ormancılığın ortadan kaldırılmış olması anlamına gelmektedir.

Baltalıkların koruya dönüştürülmesiyle ormanından uzaklaştırılan kırsal kesim halkı (orman köylüsü) göç etmeye zorlanacaktır. Bu da en baştaki ekonomik yetersizlik sonucu oluşan göç gerçeğine ya da kısır döngüsüne bizi ulaştırmaktadır. Ve topraklarında kalkındırılamayan halkımızın kültürlerini de terk ederek bir ‘arada kalma’ ve  ‘değerlerini koruma’ savaşı vermesiyle bu döngünün halkaları böylece birbirine bağlanacaktır.

Sonuç

Ormanlarımızın fonksiyonlarını

  1. Ekonomik Fonksiyonlar
  2. Ekolojik Fonksiyonlar
  3. Sosyal Fonksiyonlar’  olmak üzere üç ana başlık altında toplamak mümkündür (Köse ve Arkadaşları, Orman Amenajmanı, 2004).

Tüm bu fonksiyonların alt başlıklarını saymak imkânsızdır. Alt başlıklar bir diğer alt başlıkları onlarda diğerlerini oluşturacağından önemli olan ana başlıklar altında bilinen fonksiyonları  en uygun biçimde kalkınmanın yararına sunmaktır. Bu fonksiyonların  bir çoğunun rasyonel uygulanmasından mümkün oldukça bahsedilmeye çalışılmıştır.

Açıklamak gerekirse kırsal kalkınma için nelerin gerektiği bilinmektedir, gerekli şeylerin nasıl ve hangi birimlerle harmanlanması gerekliliği vurgulanmıştır. Harmanlama yaparken hangi kriterlerin göz önünde bulundurulması gerekliliğinin üzerinde durulmuştur. Şu noktada sadece uygulama kıvılcımının çakılması gerekmektedir.

Biyoçeşitlilik açısından zenginlik içeren ormanlarımızın kültür oluşumuna katkısı belirtilmiştir. Birçoğumuzun ait olduğu gelecekte de bu kültürle yoğrulan insanların ait olacağı gün gibi aşikârdır. Kırsal kalkınma ormanlarımızın rasyonel kullanımıyla mümkünken, kırsal kalkınmayı sağlamak, kültürümüzü ayakta tutmak anlamına gelmekteyken ve bu anlamda çizilmesi gereken rota tüm bilim adamlarının araştırmalarıyla belirlenmişken, kendimizi, ülkemizi bilimin ışığına teslim etmemekte direnmemiz rasyonelliğin önünü kesmekten başka bir şey değildir.

Tüm ülke çapında kalkınmayı sağlamak, kalkınmanın en alt birimi olan kırsal kalkınmanın sağlanmasıyla mümkündür. Üretici güç olan köylünün refahının sağlanması demek, üretimin sürekliliğinin garanti altına alınması anlamına geldiği gibi, yerinde refahına ulaştırılmış halkın göç etmesi muhtemel alanlara rağbet göstermemesi göç aldığı için sorunlar yaşayan kentleri de rahatlatacaktır.

Sosyal Ormancılığın olmazsa olmazı katılımcılık sağlandığı takdirde, sürdürülebilir uygulamalar, analizler ve doğru saptamalarla desteklendiği takdirde gerçekleşecek projenin başarılı bir kırsal kalkınma projesi olmaması için bir sebep yoktur.

Sonuç olarak bilinmelidir ki kırsal kalkınmayı sağlamak olduğu gibi beraberinde getireceği ülke kalkınmasını sağlamak da bizlerin, toprak emekçilerinin ellerindedir!

Kaynaklar

 

ASAN, Ünal (2007),Orman Amenajmanı, İ.Ü. Orman Fakültesi Yayını, İstanbul.

GERAY, A.Uçkun ve Diğ. (2007), İzmir İlinde Orman Kaynaklarına İlişkin İşlev Önceliklerinin Belirlenmesi, Çevre ve Orman Bakanlığı Yayınları, No: 300, 137 s, İzmir

GERAY,A.Uçkun (2008), Baltalıkların Koruya Dönüştürülmesi, Orman ve Av Dergisi

GERAY,A.Uçkun (2003), Korunan Alanlar ve Gelir Yaratıcı Etkinlikler

CHAMBERLAIN,J.L. et all.,(2002), Managing for Nontimber  Products. Journal of Forestry, Volume 100, Bethesda

www.tuik.gov.tr (Türkiye’nin Göç İstatistikleri)

About Post Author

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail