Rejimin çığrından çıkma süreci ve Akl-ı Selime Çağrı!!!  

Bu çok ibret verici yazıda daha önce benim editörüm olan Ergun Babahan [Ben Londra Muhabiri iken Sabahta serviş şefim olarak] bence birkaç konuda ifade hatası yapıyor… Hepsi özde değil biçimde, merkezde değil çevrede olan hatalar bana kalırsa…
İlki ne bahsettiği basın mensuplarına ne de hükümettekilerin herhangi birine “cici” bile olsa demokrat denebileceğinden pek emin değilim. Hiçbirinin de gidişatın sonunu göremeyecek kadar kör olduklarını zannetmiyorum. Bunu bir örnekle açıklıyayım: Bu hükümetin medyadaki hempalarına “bu gidişle 10 yıl sonra Türkiye nerede olur?” diye sorsanız, ya karabasanlara uğrar, ya da duymamış gibi yapıp camdan dışarı, uzaklara bakarlar!
Örnek ortada, 10 yıl önce şu anki durumu tahayyül edebilir miydiniz? Ya da 1984’te biri kalkıp, Ya kardeşim, şu Kürtlere yazık oluyor bakın bir iç savaş patlarsa 30 yılda 40 bin kişi ölür! deseydi nerenizle gülerdiniz?
İkincisi ülkede yolsuzluklar diz boyu değil, hatta gırtlak boyu değil… bizlerin Trakyada kullandığımız deyimi ile “adam boyu” … yani tamamen gömüyor. Hatta sadece herbirini değil, yedi sülalelerini gömüyor!
Korkunç ve ‘ din adamı bile olmayan teoloji Profesörlerinden fetvalı’ bir ihtikar sistemi kurmuşlar ve “Proje”, “çılgın proje” adı altında, özellikle humus derlemeye yönelik bir soygun sistemi kurmuşlar… daha da kötüsü kör kör gözüm parmağına dercesine hayasızca, bağıra çağıra savunuyorlar.
Kurdukları sistem o kadar içiçe geçmiş görünüyor ki iskambil kağıdından kuleler gibi tek bir kartı çekseniz hepsi yıkılacağından hiç bir kişiye halel getirtmemeye çalışıyorlar. “Yedirtmiyorlar” çünkü biri giderse tümü gidecek, bunu da çok iyi biliyorlar! Bu tam anlamı ile bir suçluluk psikolojisidir! Diğer bir değişle çete ruhu, ya herro ya merro!
 Bana kalırsa medyanın cazgırları, en rezilinden en mahçup tazesine kadar, hiçbirinin demokrasi ve Rusyalaşma konusunda bir illüzyonu yok! Hepsi nereye doğru gittiğimizi görüyor ama çaresizlik, alternatifsizlik ve en çok ta “zaten yapacak başka bir şey yok, bari giden konvoya biz de atlayalım [jumping the bandwagon] seçeneksizliğindeler. Diğer bir deyişle ülkedeki demokrasi seviyesinin Rusyadan daha ileri olamıyacağını pekala idrak ediyorlar, ama “valideni öpen kadı ise elinden ne gelir!” halet i ruhiyesi içindeler bence!
Gördüğünüz gibi bu yorumum aslında çok güzel, yerinde ve ibret verici bir yazıyı takviye ediyor vefakat bu gidişat ürperti veriyor. Ergun Babahan’ın ABD’deki McCarthyism ve Rusya’daki Stalinizm’den çok iyi bileceği gibi bazen, ve epey uzun sürelerle bu cinnet rejimleri zannedildiğinden daha da uzun sürer… Çünkü değerleri her zaman aşındırılan, duygusal erozyona kapılan toplumlar bazen normaliteyi sadece bir önceki günle kıyaslayıp giderek daralan tüneldeki somon balıkları gibi giderek sıkışmaya, tepişmeye meyyal olurlar!
 Bana kalırsa [ve muhabirliği bırakmamın asıl sebeplerinden en büyüğü buydu] Türkiye’de gazeteciler epey bir süredir eğitim ve maddi imkanlarının çok üstünde bir sorumluluk ve güce sahipti ve bunu suistimal etmekten başka yolları yoktu. Güçlerini arsızca, ahlaksızca suistimal ettiler.. Şimdi bu güç ve sorumluluk, onlardan daha da eğitimsiz mühtekirlerin  [kendilerine misyon bellemiş nema kapma delisi politikacıların] eline geçince onlar da büyük balık, küçük balık hesabı medya ile istediği gibi oynuyor, beğenmediklerini de canlı solucanı tuza atar gibi işkence ediyor! Gasteciler de kobrayı görünce donakalan fare gibi felçleşmiş halde
Yiğit Bulut’a bakın ve omurgasızlığı anlayın!
Teşekkürler Ergun Babahan! Bu güzel yazı ile bize karanlık tünelin dibindeki ışığın ille de çıkış değil ama üzerimize gelmekte olan trenin farı olduğunu dürüstçe hatırlattığın için!
Eklemek istediğim başka ve önemli bir nokta:
E. B. diyor ki: “Hukuksuzluğun yerini din ve ahlak kuralları alıyor.”
Bence bunun “Hukuksuzluğun yerini dini ahlak kuralları alıyor.” şeklinde yazılması gerekiyordu… Ahlak, dinin tekelinde değildir. Dinlerden çok önce Ahlak vardı ve dinlerden çok sonra da din dışı sosyal ahlak vardı ve var.
 “Dini Ahlak” sadece yasa olmayan ama toplumsal bir racon olan ahlakı dini kurallara göre yorumlayan “bir çeşit ahlak” anlayışıdır ama tek ahlak anlayışı değildir… Yani temelinde “erkeğin aptallaştırılması, kadının köleleştirilmesi ve çocuğun eşyalaştırılması”nı amaçlayan güdümlü, yasakçı, ceberrut bir zulüm mekanizmasıdır…
Ama Plato, Kant, Nıetzche, Marx’tan tutun, Bentham, Mill ve Russel’a kadar uzanan; insanı, etik değerleri, toplumu ve demokratik toleransı savunan bir ahlak anlayışı da var!
Ben dini ahlak yerine bunu tercih ederim!
Hikmet Pala / Londra-İngiltere
Bu yazı, Sayın Hikmet Pala’nın T24 internet  gazetesindeki Ergun Babahan’ın  makalesinde işlediği konulara ilişkin düşünceler.
Yazıya Link:http://t24.com.tr/yazarlar/ergun-babahan/demokrasiyi-sandiktan-ibaret-goren-cici-demokratlar,9343

About Post Author

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail