POSTED ON ŞUBAT 16, 2019
Topyekün Saldırı
Vesayet rejimine yönelik popülist tabanlı otoriteryen rejim bir yol haritası çizerek bu ilerlemeyi (!) sağladı; Başlangıçta yakından tanıdığı ‘Takviyesiz, altyapısız vesayet demokrasisinin veto gücüne sahip olan ordu, yargı, bürokrasi vb egemen devlet unsurlarını bazen direkt çatışma ile, bazen fiili durum yaratarak ve bazen de “Anayasa Referandumları”na sulandırarak göçten düşürdü ya da kalabalığa boğdu. Bunu yaparken “sahipsiz” kesimler olan dindarlar ve azınlıklarla ittifak izlenimi yaratarak, onların temsilcisi olma iddiasını ileri sürerek vesayet kurumlarının içine sivil katılımı artırdı. Bu, Anayasa Mahkemesinde üye sayısının artırılması, bakan ve müsteşarın katılımı yolu ile olurken Orduya gelindiğinde bu; MGK’da sivil üye sayısının artırılması, toplantı sayılarının azaltılması, kararların ulusal politikadan tavsiyeye indirgenmesi ve son olarak ta Genelkurmayın hükümete tam olarak tabi olması ile sağlandı.
Topyekün saldırının en önemli boyutlarından biri ‘Mülkün Temeli’ne yöneliktir. Diğer Rekabetçi Otoriter rejimlerin nerede ise hepsinde tekrarlandığı gibi mevcut Anayasal yapıyı mutlak kontrol altına alacak girişimler gerek tabandan ve gerekse zirveden sürmekte, neredeyse tamamlanmak üzeredir. Anayasa Mahkemesi dahil tüm yargı üst kurumları önce sulandırılmış ve daha sonra da kadrolaşmıştır. Öte yandan da tabandan gelen kadrolarda önce “arındırma” ve seçilmişlerin yerleştirilmesi ile süreç devam etmektedir. Basın-Medya, Diyanet ve diğer ‘inanç’ etkinlikleri, ve yandaş burjuvazi’den farklı olarak bu süreç kesintisiz olup; ordu, bürokrasi, yargı, eğitim ve daha bir dizi kurumda devam edecektir. Aralarındaki fark ilk gurupta çekirdeği oluşturunca devamının süregelmesi, ikincisinin ise yeni kuşaklar geldikçe etkinliğin her gün yeniden tekrarlanmak zorunda kalmasıdır.
Bu arada yargının kadrosu mutasyona uğrarken yasal içeriği de yozlaşmakta, başka ülkelerde benzeri olmayan terörizm tanımları ile toplumun daha da geniş kesimleri terörist ilan edilirken, tanımında ‘terör’ sözcüğü geçen tüm hükümler özel ve çok ağır bir rejime tabi tutulmaktadır. “Terör” sanık ve hükümlüleri tüm medeni haklarından yoksun bırakılırken, hatta iddianamesiz olarak insanlar yıllarca hapiste tutulup tüm insanı hakları hoyratça çiğnenmektedir. Öte yandan bazı seçilmiş davalarda kovuşturma ve cezaların affı, temyiz, iyi hal ile geçiştirilmesi ise rastgele ve tutarsız uygulamalar değil, tam da tersine toplumu sersemletmeyi, hukuk ve adalet standartlarını sorgulatmayı amaçlamaktadır. Böylelikle toplum, yargı mekanizmasının nasıl çalıştığını anlayamaz, takip edemez olur ve ipin ucunu bırakıverir beklentisi uygulamaya konmaktadır. Bu da yalnız ve ancak yargının ipini asıl ellerinde tutanlara yarayacak, daha da hoyratça kullanılmasına yol açacaktır.
Beklenmedik gelişmeler ve onlara çare arama çabası dışında toplumu ilgilendiren her konuda benzer mekanizmalar rutin olarak işlemekte, benzer yenileri de devreye sokulmaktadır.
Bu noktada demokrasi, ve en belirleyici özelliği ve vazgeçilmezi olan seçimler açısından bakıldığında asgarivazgeçilmezlerin neler olduğunu, sayılan unsurlardan herhangi birinin olmayışının demokrasiden asgaribeklentiyi önemli ya da bütünsel ölçekte hasara uğratacağını hatırlamakta yarar var: O halde demokrasiniasgari beklentilerini hatırlamalıyız:
–Seçimle gelen yöneticiler;
– Özgür ve adil seçimler;
–Genel seçme hakkı;
– Serbest seçilme hakkı;
–İfade özgürlüğü;
-Haber alma özgürlüğü;
–Örgütlenme özgürlüğü.
Demokrasiden sapmalar: Rastlantısal? Planlı? Yapısı gereği? Engellenemez?
Tartışma konusu olan ara rejim ‘Demokrasiden daha az ama Mutlak Otoriterlikten daha çok’ olarak tanımlanıyorsa o halde yetersiz kalınan noktaları demokrasinin asgari beklentileri açısından incelemek kaçınılmaz hale geliyor. Uzmanlar yukarıdaki listeye bakarak Türkiye özelinde ilk üç beklentinin az ya da çok karşılandığı kanaatini koruyor.
Seçimle gelen yöneticiler
Tüm aday belirleme, eleme, itibarsızlaştırma vb yöntemlere rağmen bu koşulun geniş ölçekte yerinde olduğukanaati ve gözlemi yaygın. Uluslararası gözlemciler de bu konuda tamamen hemfikir olmasa dahi büyükölçüde olumlu yanıt vermekte!
Özgür ve adil seçimler
Yasal açıdan bu unsurun eksiği olmamakla birlikte uygulamada devasa boyutlarda sorunlar var. Bu sorunlariki üst ve bir dizi altbaşlıkta toplanabilir:
–Özgür Seçim
Sandığa gidip oy kullanmayı engelleyen bir yaptırım olmamakla birlikte kimin seçmen olup kimiolmayacağı konusunda hatırı sayılır very, bulgu ve iddialar, seçimlerin özgürlüğünü tartışma konusuyapmakta. Örneğin: Seçilmiş adreslere kapasitesinin astronomik düzeyde üzerinde seçmen kaydıyapılması, güvenlik kuvvetlerinin görev başında olduğu iddiası ile birden fazla sandıkta oykullanmaları iddiası, hayatta olması şüphe götürecek derecede yaşlı kişilerin seçmen yazılmaları, seçim bölgelerinin haritalarının değişmesi, Sandık başında, öncesinde iddia edilen tehdit veyönlendirmeler, Yüksek Seçim Kurulu atamaları, partizan olarak nitelendirilebilecek kararları, tutumu, seçimin ne derece özgür olduğu konusunda soru işaretleridir.
–Adil Seçim
Bir önceki paragrafta sayılanlar tamamen dahil olmak kaydı ile belli partilerin ve adaylarının ağırizolasyonu, adayları hakkında adli işlem yaparak seçilmez kılınması, hükümlü ve tutukluların oykullanamaz kılınması, muhalif olduğu belli seçim bölgelerinde seçmenlerin listelerden silinipkaybolması, itirazların işleme alınmaması gibi idari işlemlerin yanısıra seçme-seçilme faaliyetlerineadli ve kolluk kuvveti engelleri, iktidar partisinin haksız olarak yararlandığı merkezi, mahalli yönetim, özel sermaye kaynakları, makam sömürüsüne ek olarak medya, iletişim organlarının iktidar tarafındantekelci kullanımı, bazı parti ve adayların tutuklanma, hüküm giyme yolu ile fiziki olarak seçimlerdenengellenmesi seçimin adiliyetine koyu gölge düşürmektedir.
Genel seçme hakkı
Yukarıdaki sakınca notlarının geçerliliği dışında bu koşulunda geniş ölçekte yerinde olduğu kanaati vegözlemi yaygın. Keza uluslararası gözlemciler de büyük ölçüde olumlu yanıt vermektedirler!
Serbest seçilme hakkı
İktidar dışındaki parti ve adayların ağır ölçekte ihlal edilen, engellenen ya da sabote edilen seyahat ve siyasifaaliyet hakları, yukarıda sayılan adli engellere ek olarak serbest seçilme hakkını ağır ölçekte engellemekte, yurtiçi ve yurtdışında ciddi eleştirilere neden olmakta! Muhalefetin iktidardan daha uzaklaşan kesimleri daha da ağırlaşan ve anayasal hakları ihlal eden yaptırım boyutlarına ulaşmaktadır.
İfade özgürlüğü
Seçimlere giderken iktidarda olmak en demokratik rejimlerde dahi çok büyük avantajlar yaratırken Rekabetçi Otoriter rejimlerde bu yarar astronomik boyutlara ulaşmaktadır. Medyanın tarafgir kullanımı sadece muhalefetin erişimini sınırlamakla kalmayıp iktidarın erişimini önceden kestirilmesi mümkün olmayan boyutlara ulaştırmaktadır. Sadece devlet yayın organlarında iktidar ve muhalefete ayrılan erişimdeki eşitsizlik müstehcen boyutların dahi ötesindedir. Bu arada medyanın yasa ve ahlak dışı yollarla ele geçirilmesi, belli, seçilmiş susturulması, etkisizleştirilmesi, sansür ve oto sansüre zorlanması, bu uygulamaların ulusaldan yerele kadar tüm birimlerde sistematik işleyişi sadece medya boyutunu yansıtmaktadır. Bunun yanısıra seçilmiş yasa koyuculardan yerel yönetici, siyasi aktivistlere, sivil toplum kuruluşlarına uygulanan adli yaptırım ve engellemeler ifade özgürlüğünün neredeyse tümünü işlevsiz hale getirmektedir.
Haber alma özgürlüğü
Seçimlere aday ve seçmen olarak katılmakta olan muhaliflere uygulanan yasak ve sansürler daha öznel boyutta ifade özgürlüğünün engellenmesi iken, daha genel anlamda haberleşme özgürlüğü önündeki engeller medyada görülmektedir. Bu konudaki en çarpıcı özet açıklama Rekabetçi Otoriterlik kavramının yazarlarından gelmekte: “Rekabetçi Otoriteryen rejimlerin yöneticileri sıklıkla bağımsız medyanın baskı altına alınmasını aktif bir şekilde üstlenmekte, otoriter rejimlerdeki mevkidaşlarından daha az göze batan yöntemler kullanmaktadır. Bu yöntemlerin arasına rüşvet vermek, devlet reklamlarının seçmeci dağılımı, hissedarlar arasında gerilimi kışkırtma, baskıcı basın yasaları çıkarma yoluyla bağımsız ve muhalif gazetecilerin kovuşturulması da girmektedir.
Örgütlenme özgürlüğü
Bu özgürlük alanının yine idari, adli yaptırımlar, engelleyici yasalar, sivil toplum baskısı, OHAL ilanı veKHK’lar ile yaygın ve örgün bir şekilde fiziki olarak engellendiği yine yurtiçi ve yurtdışı taraf vegözlemciler tarafından, hatta uluslararasi yetki sahibi mahkemelerce yaptırımlarla belirtilmektedir.
Hikmet Pala
12-02-2019 Pomaknews / Londra
About Post Author






Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.