BLAGOEVGRAD POMAKLARININ KİMLİK PROBLEMİ
Blagoevgrad Müslümanlarının kimlik problemi bir taraftan etnik diğer taraftan da dinî kaynaklıdır.
Kendi aralarında Pomak olduklarını söyleyen ve kendi dışlarında da bu şekilde bilinen bu Müslümanlar etnik açıdan kökenlerinin ne olduğu konusunda kesin tarihi ilmi verilere sahip değildir.
Temas ettiğimiz üzere Pomakların kökeni konusunda pek çok tarihi teori söz konusudur.
Pomakların kendi içlerinde bir Pomak bilincinden söz etmek mümkündür ancak bu bilinç kendi dışındaki insanlara karşı koyacak güçlülükte bir bilinç değildir.
Zira Pomak olarak nitelendirilen bu Müslümanlar tarih boyunca hep ezilmiş, kovulmuş ve bunun sonucunda dağlara kaçıp yerleşmişlerdir.
Bu yüzden bunların çoğu özellikle Rodop Dağları’nın Bulgaristan ve Yunanistan sınırı etrafında yoğun olarak yaşar ve her iki ülkede Pomak olarak bilinirler.
Ayrıca Batı Makedonya’da yaşayanlara mahalli olarak Torbeş, Kosova Bölgesi’nde Goran Dağları civarında yaşayanlara da Goran denilmektedir.
Birbirine çok yakın sınırlar içinde bile Pomakların farklı isimler altında bilinmeleri onların kendi dışındaki topluluklara karşı güçlü bir Pomak bilinciyle ortaya çıkamadıklarını bize açıkça göstermektedir.
Son yıllarda ise Pomakların yavaş yavaş daha aşağıda bulunan büyük köy ve şehirlere yerleşmeye başladıkları görülmektedir.
Bu da Pomakların korkularını yenmeye ve ikinci sınıf insanlar olarak görülme psikolojisini üzerlerinden atmaya başladıkları şeklinde yorumlanabilir.
Ancak bir kısmı hala Bulgar korkusuyla yaşamaya devam etmektedirler çünkü tarihten ibret alıp, Bulgarların er veya geç yine isimlerini değiştirmek isteyecekleri ve Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde bulunacakları düşüncesine sahiptirler.
Osmanlılar 1878’de Bulgaristan’dan çıkar çıkmaz 1882 yılında Pomakların hepsinde olmasa da ferdi olarak isimlerinin zorla değiştirildiği ve Hıristiyanlığı kabul etmeleri için baskı yapıldığı bilinmektedir.
Daha sonra da genel olarak, organize bir biçimde Balkan savaşlarından sonra 1912–1914 yıllarında isim ve din değiştirme faaliyetlerine başlanmış, nüfusu tamamıyla Müslüman bazı yerleşim yerlerine papaz gönderildiği belgelerle sabit olmuştur.
Bulgarlaştırma faaliyetleri 1942 senesinde yeniden isim değiştirmek suretiyle Krallığın devlet politikası olarak ortaya çıkmış, bu başarısız girişimden sonra 1972 senesinde bu defa Komünist yönetim tarafından isim değiştirme konusunda şiddetli bir politika güdülmüş ve bütün Pomakların isimleri değiştirilmiştir.
1984-85 yıllarında Bulgaristan’daki Türklere yönelik isim değiştirme politikası başladığında artık resmi olarak Müslüman ismi kullanan Pomak kalmamıştı ; bunların resmi muamelelerde kullandıkları bir Bulgar ismi, bir de aileleri tarafından İslam geleneklerine uygun konulmuş isimleri vardı.
Komünist rejim yıkıldıktan sonra resmi olan isimler terk edilerek aileler tarafından konulan ve kullanılan isimlere resmiyet kazandırılmıştır.
Ancak aşağıda temas edeceğimiz çeşitli sebeplerle Bulgar isimlerini değiştirmeyen az bir grup da söz konusudur.
Etnik kimlik problemi resmi sayımlardaki rakamlarla karşımıza gelir.
Örneğin 2001 yılında yapılan resmi sayıma göre Blagoevgrad ilinde 64 608 Müslümanın yaşadığı tespit edilmiş, bunlardan 32 162’si kendilerinin Türk olduğunu söylemişlerdir.
Bu rakamlar içinde Türkçe konuştuğunu söyleyenler ise 19761 kişidir.
12 000 kişilik bir grup Türkçe bilmediklerini kendileri de ifade etmelerine rağmen Türk olduklarını söylemişlerdir.
Bizim gözlemlerimize göre Blagoevgrad’da gerçek Türk kökenli nüfus 19 000’nin de altındadır.
Ancak rakamların bu şekilde çıkmasının üç sebebinden söz edebiliriz.
Birincisi, Bulgar devleti Pomak diye bir etnik kategori kabul etmemektedir.
İkincisi Pomakların bir kısmı, yukarıda sözünü ettiğimiz eziklik psikolojisinin gereği olarak kendilerini Türk şeklinde tanıtmaktadırlar, bunun tersi biçimde çok az da olsa kendilerini Bulgar şeklinde tanıtanlar da vardır.
Üçüncü ve önemli bir sebep de, aslında Pomaklar arasında Müslümanlık ve Türklük aynı şeyler olarak düşünüldüğünden ve bazı Pomaklar etnik olarak, her ne kadar Bulgarca konuşsalar da, kendilerini gerçekten Türk kökenli olarak gördüklerinden bu cevabı vermişlerdir.
Kanaatimizce Pomakların esas büyük problemi, etnik kimlikten ziyade dinî kimlik problemidir.
Bu problem Komünist zamandan beri devam eden ve kanaatimize göre Komünizmin yıkılışından sonra çeşitlenen faktörlerle daha da gün yüzüne çıkan bir olgu olup, dinî kimliği kamusal alanda rahatlıkla kullanıp kullanmamaya dayanır.
Kaynaklardan yola çıkarak vardığımız tespitlere göre, yukarıda sözü geçen isimleri değiştirme politikası, aslında Müslüman olanları, kendi dinlerinden vazgeçirip ateizmi kabul ettirme politikasıdır.
Yaptığımız mülâkatlardan anlaşıldığına göre, isimler değiştirilmeden önce giysiler değiştirilmeye, camilere gitmekten men edilmeye çalışılmış, dinle bağlantılı, dini kaynaklı olan her şey yasaklanmış ve yapanlara da ceza verilmiştir.
Kendi çocuklarını sünnet ettiren ebeveynlere bile hapis istenmiştir.
1986 yılında kendi çocuklarını sünnet ettirdiği için bir yıl hapis cezası alan Cemile Veyselova Cinciyeva buna örnektir.
Seksen dokuzdan sonra Pomaklar dine karşı büyük ilgi gösterdiler, Müslüman isimlerini geri aldılar ; bunun yanında aşağı yukarı bütün yerleşim yerlerinde camiler yapıldı ve ibadete açıldı.
Bazı Bulgar kaynaklara göre yeni cami yapılmasının amacı ibadetleri yerine getirmek değil, bu mabetler vesilesiyle bölgedeki Müslümanların yirmi senelik ezilmişliğine son vermek, Müslümanların kendi kimliklerini ortaya çıkarmak ve bunu sembolik düzeyde de ifade etmektir.
Bu yaklaşım bir açıdan doğru görülebilir.
Komünizmin yıkılışından hemen sonra hürriyetin verdiği ani şokun etkisiyle dini öğrenmeye ve yaşamaya büyük bir ilgi görülmüşse de, kısa zaman içinde bu, normal bir sürece girmiş ancak mabet yapımı süreklilik göstermiştir.
Mabetleri yapanlar bir taraftan halkın kendisi iken bir taraftan da yurt dışındaki hayırsever kuruluşlardır.
Mabet yapımındaki amaç sadece ibadet edenlere fiziki bir mekan sağlamak değil, mabedin kendisiyle, okunan ezanlarla, buradaki görevlinin varlığıyla insanların zihinlerinde dinin varlığı ve yaşadığı bilincini diri tutmaktır.
İbadetlerini yapmak isteyenler de fizikî yetersizliklerden dolayı zorluklarla karşılaşmaktadırlar.
Örneğin, Blagoevgrad şehrinde bulunan cami, Müslüman topluluk olmadığı için ibadete kapalıdır.
Buraya resmi işler için gitmek zorunda kalan Müslümanların ibadetlerini yerine getirme imkânları da yoktur.
Diğer ilçe merkezlerinin çoğunluğunda cami olmadığı, cami bulunan yerlerin hırsızlık gerekçesiyle vakit namazları dışında kapalı olduğu için benzer problemler yaşanmaktadır.
Otogarlar, konaklama tesisleri gibi yerlerde de mescit bulunmadığından dindar bireylerin ibadetlerini vakitlerinde yerine getirmeleri çok zordur.
Dindar bireyler arasında, fizikî imkânsızlıklar ve diğer bireylerin meraklı bakışlarından çekinildiği için ibadetini mutlaka zamanında yapma bilincinden ziyade, akşam topluca kaza etme bilinci gelişmiştir.
Bu tür problemler Müslümanlar için büyük önem taşıdığından devamlı olarak hocalardan fetva istenmektedir.
Yapmış olduğumuz mülakatlardan ve gözlemlerimizden edindiğimiz kanaate göre Blagoevgrad ilindeki Müslümanlarda kendi etnik kökenlerine ve dinlerine dair bir bilinç olmakla birlikte bu yüksek düzeyde bir bilinç değildir ve daha çok kendilerini Hıristiyan nüfustan ayırma işlevine dayanmaktadır.
Bu çerçevede Pomak kökenli Müslümanlar bu etnik kimliklerini açığa vurmaktan kaçındıkları gibi Komünist dönemdeki propagandaların etkisiyle bazıları Müslüman oldukları için utanırlar ve dünyadaki bütün kötülüklerin Müslümanlar tarafından yapıldığını düşünürler.
Buna paralel olarak “hoca”lara karşı bir güvensizlik de gözlenir; sık sık “İşte bu veya şu hoca bunları yapmaktadır, ama bize yapmamızı yasaklar,” şeklinde bir söz duymak mümkündür.
İslam konusundaki bilgisizlik ve İslam’la ilgili bilgilerin sadece kitle iletişim araçlarından alınması, ayrıca bu konuda bilgi verecek yeterince kitabın olmaması bu tür düşüncelere yol açmaktadır.
Blagoevgrad ilinde yaşayan Müslümanların arasında geleneklerine ve dinlerine dayanan giyim problemi, özellikle başörtüsü takma etrafında görülmektedir.
Bu konuda bir kompleks gözlenmektedir, zira genç Müslüman kızlar kendi yaşadıkları köylerde başörtüsü takarlar, ancak şehirlere gittikleri zaman başlarını açarlar.
Ayrıca genç yaşta başörtüsü takmak bazen gelenekle çatışmaktadır.
Özellikle Belitsa ilçesinde bulunan köylerde, Müslüman kızlar bekârlıklarında başları açık gezerler, evlendiklerinde ise başörtüsü takarlar.
Bu davranış onlara göre hem evli olduklarının, hem de evlendikten sonra daha dindar olduklarının göstergesidir.
Normalde başörtüsünü sadece yaşlı kadınlar, yani 50 yaşın üstündekiler devamlı takmaktadırlar.
Başı örtmenin dini bir uygulama olduğu tartışılmaz ve herkes tarafından kabul edilir.
Bu yüzden Türkiye’deki gibi başörtüler Müslüman kadınların arasında moda olmuş, sürekli olarak Türkiye’den başörtüsü ve pardesüler getirilmeye ve başörtüsü yavaş yavaş çoğalmaya başlamıştır.
Müslüman kadınların bir başka simgesi geleneksel şalvarlardır.
Bunlar Gotse Delçev bölgesinde çok yaygındır ve düğünlerde, diğer eğlencelerde, tarlalarda, evlerde devamlı giyilmektedir.
Müslüman kadınları Hıristiyan kadınlardan ayıran bir simge olarak sadece yaşlılar tarafından değil, genç kızlar tarafından da giyilmektedir.
Şehir merkezinde okumaya giden ve modern kıyafetler giyen genç kızlar köylerine döndükleri zaman şalvarlarını giymekte ve kendilerini daha rahat hissettiklerini söylemektedirler.
Belitsa ve Yakoruda ilçelerinde görülmeyen, Gotse Delçev’de yaygın olan şalvar başörtüsüne göre daha yaygın bir giyim öğesidir.
Ancak her iki kıyafetin de şehirlerde giyilmesi konusunda bir kompleks olduğunu, sadece dini eğitim almış bazı dindar bayanların başörtü ile bu kompleksi aşma konusunda gayret gösterdikleri gözlenmektedir.
Müslümanlar arasında kimlik probleminin en önemli göstergesi isimlerdir.
Özellikle genç nüfus arasında bir zihniyet olarak sadece Hıristiyan isimleri taşıyanların başarılı olacağı düşüncesi vardır.
Bazı gençler şehirlere gidip Hıristiyanlarla irtibata geçtiklerinde, kendilerine ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaması için takma Hıristiyan isimleri kullanmaktadırlar.
Bu sosyal kaygı pratik bazı uygulamalara dayanır, örneğin, Hıristiyan isimleri taşıyan öğrenciler üniversiteler daha kolay kabul edilmekte ve daha kolay mezun olmaktadırlar.
Aynı şey siyaset alanında da görülmektedir.
2003 senesinde Belediye başkanları ve muhtarlar için seçimler yapıldı.
Belitsa ilçesinde birkaç başkan adayı vardı ve bunlardan ikisi Müslümandı.
Bir tanesi Müslüman adı taşıyordu, diğeri ise Bulgar ismiyle seçimlere katılmıştı.
Bu durum hocalar arasında da tartışma konusu haline geldi.
İsmin İslam’ın şartı olup olmadığı, bir kişinin Hıristiyan ismiyle Müslüman olup olamayacağı tartışıldı.
Bu seçimde Bulgar ismi taşıyan Müslüman aday başkan seçilemedi.
Onun seçilememesinde taşıdığı bu isim önemli rol oynamış ve Müslüman oylarını alamamıştır.
İsim konusunda daha önce yapılan mücadeleler sosyal hafızada hala capcanlı olduğu için isim ve din arasında doğrudan bir bağ kurulur.
İsmini değiştirmeyen kişilere şüpheli gözle bakılır, bir takım çıkarlar için Bulgar ismi taşımaya devam ettiğinden dolayı kınanır.
Ama iki ismini birden yaygın bir şekilde kullanan, yani Müslümanlar arasında Müslüman ismiyle bilinen, Hıristiyanlar arasında ise Bulgar ismiyle tanınan gençlerin varlığı bir olgu haline gelmiştir.
Pomak Müslümanların Türklere göre Bulgarcayı daha iyi bilmeleri kendilerini gizleme imkânlarını da artırmaktadır.
İsmini gizleme olgusu takım halinde yapılan spor faaliyetlerinde de gözlenir.
Belitsa ilçesindeki güreş kulübünde yer alanların çoğu Müslümanlardır.
Ancak bazı Müslümanlar, ayrımcılığa maruz kalmamak ve başarılı olabilmek için isimlerini gizlerler.
Komünist dönemde de Müslüman olduğu halde Bulgar isminden dolayı Müslümanlığı bilinmeyen pek çok şampiyon sporcu çıkmıştı ; günümüzde resmi olmayan baskılarla bu uygulama kısmi olarak devam etmektedir.
Gotse Delçev’in ikinci liginde yer alan futbol takımındaki Müslüman oyuncular ise kimliklerini açıkça ifade etmektedirler.
Bu saydıklarımızın yanında, Bulgaristan’ın dışındaki şartlar yüzünden de Bulgar ismi taşımak avantajlı konumunu sürdürmektedir.
Son yıllarda Bulgarlar gibi Müslümanlar da maddi bir gelir elde etmek için Avrupa Birliği ülkelerine gitmeye başladılar.
Bu ülkelere gidebilmek için vize başvurusu yapıldığında Müslüman ismiyle vize alabilme ihtimali, Bulgar ismiyle vize alabilme ihtimaline göre daha düşüktür.
Avrupa ülkelerinin dışında Amerika Birleşik Devletleri’ne de gitme çabaları yoğundur.
Satovça ilçesinde bulunan Koçan Köyü’nün % 95’i Amerika’ya gidebilmek için yeşil kart başvurusu yapmıştır.
Bu başvurularda da çoğunlukla Bulgar ismi kullanılmıştır.
Bu isimler kullanılırken sadece daha kolay vize alınacağı düşünülmez, aynı zamanda gümrükten daha rahat geçeceklerini ve gittikleri ülkede daha rahat iş bulacaklarını düşünürler.
Netice olarak, kimlik krizinin belirli bir bilinç düzeyi ve özgüvenle birlikte aşılacağı öngörülebilir ama yine de bunu tam olarak aşmak kısa zaman içinde mümkün gözükmemektedir.
*
Ahmet LUTOV
BULGARİSTAN MÜSLÜMANLARININ DİNİ VE SOSYAL HAYATI
(BLAGOEVGRAD İLİ ÖRNEĞİ) (YÜKSEK LİSANS TEZİ)
T.C. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI.
BURSA 2006
https://acikerisim.uludag.edu.tr/bitstream/11452/8263/1/187500.pdf
About Post Author






Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.