Çoklukültürün anahtarı: Dil!

Doğan Kuban’ın yazısını okuyunca, Kürtlerin “dil” ısrarında haklı oldukları söylenebilir. Ancak önemli bir nokta bilerek atlanıyor; Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadıkları ve resmi dilin (yaygın ve tek ortak anlaşma dili) Türkçe olduğu…

Bir ülkede azınlık olmanın zorlukları vardır ve bu zorluklar bütün ülkelerde yaşanır. (Bu zorlukları azaltmak için elimizden gelen yapılmalıdır). Almanya’daki Türklerin üçüncü-dördüncü nesli ne kadar Türkçe bilmektedir ve Almancayı hem de çok iyi bilmezlerse orada tutunma şansları var mıdır? İngiltere’de yaşayan için ön koşul İngilizceyi iyi bilmektir.
Kürtçe eğitim görmüş ve Türkçeyi çat-pat bilen bir sevgili Kürt vatandaşımızın iş bulma şansı ne kadardır? Doğrusu fakülteme böyle bir başvuruda, öğrenci bile olsa duraksarım. Söylediğimi ve okuduğunu yeterince anlamayacak elemanla ne yaparım?
Tatsız olsa da gerçek odur ki; Dünyaya açılmaya kalktığınızda, bilim-sanatta, Türkçenin yetersiz kalması gibi, Türkiye’ye açılmaya kalktığınızda da Kürtçe yetersiz kalır.
2013’de Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve Türkçeyi tam bilmeyen Kürt vatandaşımız varsa bu ortak ayıptır. Bu durumda direniliyorsa, bilerek akla ve bilime karşı çıkılmaktadır. Kendi çıkarlarına da zarar verilmektedir.
Kürtçe şarkıları haz duyarak beraber söyleriz ama akılcı gerçek yukarıdaki gibidir… 

 

Bu tür düşünceler insanı hakikaten ne biçim insanlarla yanyanayız, düşüp kalkıyoruz diye düşündürüyor.

Anlayışta anlaşamadıkça gerisi boş. Örneğin anlayış “Türkiye Türklerindir!’ değil de “Türkiye üzerinde yaşayan herkesindir!” olsa idi bazı şeyler otomatik olarak çözülürdü…

Demokrasiyi hazmetmek budur. Bir ülkede hakim millet kavramı demokrasi ile hiç bir şekilde bağdaşmaz. Egemen millet olmayınca egemen dil de olmaz.

Yukarıdaki iddia yanlış. İngiltere’de İngilizce bilmek zorunluluğu diye bir şey asla yok, yeterli kalabalık toplayan her gurup kendi dilinde eğitim [devlet bütçesinden ödenerek] ve yayın hakkına sahipler ve BBC’in Gaelic, [Galli, İrlandalı ve İskoçlara ayrı ayrı] yayınları var. Daha da önemlisi demokratik ve anayasası olmayan bir ülke olduğu için resmi dilin ne olduğunu yazan herhangi bir kağıt parçası da yok. Keza bu defa ABD, dili İngilizce olan ve anayasası olan bir ülke… Resmi dili yok. Bu ülkelerde İngilizce de facto-realitede en yaygın dildir. Resmi dil değildir.

Ama demokratik örnekleri çoğaltmak yerine mantıktaki hata nerede onu işaret etmek daha önemli. Çünkü demokrasi hazmedilirse doğru mantık kendi kendisini yaymasını bilir, yolunu bulur.

Türkçe 1923 öncesinde toplum içinde varolan birçok dilden biri idi. Onu diğer dil ve kültürler pahasına resmi ve zorunlu dil haline getirip şimdiki durumuna getiren ulusalcı diktatörlüktür. Dünyada ideoloji olan, iktidara geldiğinde diğer unsurları yok ederek ya da yok sayarak diktatörlüğe dönüşen ve bu nedenle demokrasinin düşmanı olan 3 unsur vardır: Milliyet, Din, Sosyal sınıf. Burada da milliyetçiliği [ulusalcılık gibi komedi etiketler altında olsun ya da olmasın] temel alan bir anlayış var ve insanın, toplumun doğasına aykırı. İnsani değil, dolayısı ile de demokratik değil. E peki 1923 öncesinde Türkler ve Türkçe aynı durumda değilmiydi? Niye Türklüğe ait tüm efsaneler hep 1923 ve sonrasında peydahlanmış. Daha önce vardı da bulunmadı mı, ya da milliyetçi hegemonya sübvansiyonlu, hormonlu efsane mi üretti.

Bakın size bir örnek: Kendimizden bir örnek, ve devletin sapkımlığına dair bir örnek: Bizim ilin Kırklarelinin binlerce yıldır asıl ismi Rumcadan Saranda Eglisiya idi. Nitekim hala bazı kimseler Kırkkilise derler. Bulgar ismi de Lozengrad idi Nitekim bağdat gibi etrafı bağlık idi Şimdi Saranda Eglisiya Kırk Kilise Lozengrad, Bağlarşehri gitti ve hoppala paşam Kırklareli geldi, hemen ardından da Kırkpınardan çalınma Kırk şehit yiğit palavrası takip etti. Şehitlere anıt yapmayı da taa 1970’lerde akıl ettler. İşin komiği devletin bürokratik canavarları Mersini İçelle ya da İzmiti Kocaeli ile yer değiştirtip Kırklareli’nin plakasını 40 yapmayı akıl edemediler ve Kırklareli plakada 39’da kaldı.

Ulusalcıların Gezi’de yüz bulamamasının ana nedeni de işte budur.

İşte burada da “Efendim yeterince Türkçe bilmeyen insanı ben ne yapayım!” demek hem prensip olarak yanlış hem de temelinde ırkçıdır. Bir kere Kürtlerin Türkçe bilmediği çok yanıltıcı. Ayrıca Türkçe bilmesi beni çok ta ırgalamaz. Kendi dilini daha yoğun kullanırsa Kürtçenin de eksiklerri tamamlanır ve daha da güzelleşir, çağdaşlasır ve Devlet dili düzeyine yükselir. Kurumsal destek ile diller çok daha enginleşir, güzelleşir yetkinleşir. Müstesna gözellikte bir Kürtçe de Türkiye için kazanımdır. Kürtler onyıllarca Türkiye okullarında kışlalarında okudu hizmet yaptı, CumBaşlar başbakanlar bakanlar yetiştirdi. Ama Kürtlere kendileri olma hakkı tanınmadı.

Burada mesele Kürtlerin Kürtçe eğitim görüp Türkçeyi çat pat konuşup is bulması ya da bulmaması değildir. Kürtlerin kendi dillerini kullanıp kendi işlerini kurup Türklerin yanında yanaşma gibi öalışmaya ihtiyaçlarının kalmamasından duyulan korkudur asıl mesele. Anlayış onyıllardır bu olduğu için Acımak,gerçelçi olmak gibi laflar bu işin sadece bahanesidir. Ulusalcı, despotik zihniyetin maskesidir.

Ayrıca Kürtlerin dili hakkkında bırakın Kürtler dertlensin. Siz onlara dil ve kültürlerini yüceltecek-ve zaten hakları olan- imkanları sunun, bakın o zaman 10 yılda Nobel edebiyat ödülü almazlar mı… Zaten Kürt Yaşar Kemal’e Nobel verilmesi uzun zamandır konuşulan bir konu! 2013’tye Türkiye’de Türkçeyi tam olarak bilmek kültürel asimilasyonun başarısı demektir. Faşizan zihniyet asıl budur. Demokratik toplumda ne kadar etnısıte varsa daha fazla sayıda dil, bayrak, milli marş, hatta il-ilçe bayrağı da vardır. İngiltere dediniz, biri Birleşik krallık olmak üzere 5 ayrı bayrağı, 4 milli marşı, 3 parlamentosuö 11 ayrı para birimi 56 ilinin il parlamentoları, eğitim ve polisliğin doğrudan il meclislerine bağlı olduğu [millisi ve genel müdürlüğü olmayan] eğitim ve polislik, 56 ayrı il bayrağı, Bir sınıf dolduracak kadar kalabalık topladığında istediği dilde eğitimi olan bir ülke. Kendine özgü olduğu için değil… sadece demokrasiyi organik olarak benimsemiş olduğu için.

Ben Pomak’ ım. Türkler bizim için de Asıl Türk, Pomak Türkü, Normalden 2.75 kat daha Türk filan diye de palavralar uydurdular. Mustafa Kemal ve Celal Bayar dahil Osmanlılarda ta 1670′ lerde sadrazam olan Pomaklar dahil çok ünlü -hele yağlı güreşçi- Pomak vardır. Cumhuriyete gelene kadar da Osmanlı ile ve Pomaklıkla sorunları hiç olmadı. Ama gariptir ki Kürtlerin başlattığı bir hareketin Pomaklara da yararı oldu ve şu anda Pomaklar yerleşik oldukları tüm alanlarda yaygın ve örgün örgütlenme içinde ve daha da enteresanı, Pomakları en çok bir araya getiren iki konu, dil ve Yemek konusunda Ermeni NOR radyosu bize kucağını ve yayınını açtı. Türkiyede her dilin yaygın ve yetkin konuşulabilmesi darkafalı milliyetçi mantığın erimesi ve yerine coklukültürlü her yönü ile zengin bir toplum gelişmesi demektir.

Dil anlaşmazlıkları mı? Korkmayın, gönüller birleşince dil onun bahanesi olur!

Hikmet PALA  / İbrahim KENAR

31-08-2013

About Post Author

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail